17 Ekim 2006

aldı beni bi heyecan


neler yapıyorum günlerdir? işe gidip geliyorum, hafızasını kaybetmiş ancak karmaşık becerilerini sırası geldikçe hatırlayıveren biri gibi nasıl çalıştığımı hatırlıyorum. perşembe cuma evdeydim çok güzel geçti. oğlumla oynadım, işle ilgili bir iki e-mail'e cevap verdim içimi rahatlattım, markete gittim falan. haftasonu da "o alınacak bu alınacak" telaşıyla jet hızıyla geçti. koca çok yorgun, geçen hafta iki gün St Petersburg iki gün de Moskova'daydı (iş tabii) bu sabah bir geceliğine yine gitti gelince bir geceliğine-bu sefer yurtiçi allahtan- yine gidecek, oğlum babasını ancak Cuma görebilecek, ben zaten iki çift laf etmeye hasret kaldım onunla. Dün gece yorgunluktan 9:30'da uyuyakaldı. Ama sonra bir aksilik çıkmazsa Cumartesi Altınoluk'a gidiyoruz-yuppi!. Tabii benim hayattaki en ufak değişiklikte ortaya çıkan obsesif kompulsif (obs-komps) Mr Hyde yanım yine ortaya çıktı, kafamın içinde kımıl kımıl bin tane liste var : gitmeden alınacaklar, yanımıza alınacaklar, oğlanın şusu busu, yıkanacaklar ütülenecekler, yolculuk sabahı hazır edilecekler, falanlar filanlar. ben her yolculuk öncesi böyle bi gerilirim daha gitmeden yorulurum ama babaannenin ev yapımı cevizli ekmeğini, ben yiyemesem de tadına baktığım muhteşem sütlacını, tertemiz havayı çok özledim. Bir de buranın bahçesini. bir de adatepe'de çınarın altına oturup arka arkaya 10 tane adaçayı içmeyi (zehirlenicem bi gün adaçayından). Bir de zeytinli'den gözümüz dönüp zeytin, sepet peyniri, zeytinyağı, sabun falan almayı. Bir deee yeşilyurt köyünde meydandaki kahvede basit ama çook lezzetli kahvaltıyı. Ve dağlarda yürümeyi, taze kekik, sarı kantaron, papatyalar falan görünce çocuk gibi sevinmeyi.. Off çok özlemişim ya. Gel cumartesi gel.
Bir de altınoluk'tan eski bir fotoğraf... Üzerinde tarih falan var şık değil belki ama ellerimle çekmiştim. Sakin bir sonbahar sabahıydı. Ne güzeldi.

Hiç yorum yok: