21 Nisan 2008

anne işe gitme

Yine upuzuun bir zaman oldu yazmayalı. Neler oldu neler. Hayat bir kabus gibi bu aralar. Ne cıvıl cıvıl bahar gelen bahçeyi görüyor gözüm ne de başka bir şeyi. "Anne sen işe ditme, noluy" diyen ve sabahları üzerime şık bir şey giydiğimde hemen suratı asılıp bazen de ağlamaya başlayan oğlumun 6 ay içinde 3. bakıcı değişikliği. Ahlaksız beş para etmez insanlara emanet edip evden çıkıp gitmeye alışamadım ben hala. İçimde bir mengene var sıkıştırıyor da sıkıştırıyor. Sağlığım berbat. Doktorum artık "ne bu hal, ne oluyor sana" demeye başladı. Hastalığın başlangıcından beri en kötü değerlere ulşatım son 3 ay içinde.
En son gayet iyi gidiyor, oğlan da alıştı, gözüm arkada kalmadan tam zamanlıya geçebilirim dediğimiz tutarsız kadın çalışmayı kendine yakıştıramadığı için bir Cuma akşamı arayıp "ben Pazartesi gelmiycem artık" dedi ve bıraktı. Neden? Çünkü Cumartesi yarım gün gelmesi için de anlaşmıştık başlangıçta ancak o "havalar da güzelleşti artık ben Cumartesileri gelmiyim" gibi bir talepte bulunduğunda biz bunu kabul etmedik. "Şevki kırılmış"... Oğluma bir veda bile etmeden öylece gitti dengesiz. Anneanne-dede ekibi koştu yardıma. Kabusun ilk kısmı başladı. Yeni birileriyle görüş, kimseyi beğenme, sürekli tartış tartış, en sonunda referanslı bir kızda karar kıl. Oğluşun alışması epey zaman aldı, kabullenmek istemedi, zor günlerdi gerçekten ama gün geldi alıştı, çok güzel oyunlar oynatan şarkılar öğreten parkta kaydırakta istediği kadar kaydıran ara sıra ona ufak tefek oyuncaklar getiren ve anne istemese de bazen şeker veren bir ablaydı. Bir gün bu abla anneyi bir Çarşamba günü saat 4'te aradı işyerinden. Kastamonu'da bacağından ameliyat olacak bir babaannesi vardı, babası olmadığı annesi de şeker hastası olduğu için hemen gidip görmesi gerekiyordu, öyle bir durumdu ki gidip görmese belki bir daha göremeyebilirdi.
Apar topar Perşembe Cuma bir buçuk gün ben bir gün de eşim izin aldı, abla memlekte gitti, giderken Pazartesi döneceğim dedi, biz de dönecek sandık. Velhasıl çok uzun ve sıkıcı bir hikaye bize dönemeyebilirim gibi bir senaryo yaratıldı telefonda, gelemezsem ablamı yollarım gibi saçma sapan bir teklif geldi, sonra referanslar kanalıyla halasından öğrendik ki babannnenin hiç bir şeyciği yokmuş ameliyat bir hafta önce olmuş bitmiş, bu abla parasını az bulduğundan niyeti başka işe geçmekmiş. Apar topar bizim babaanne geldi çocuk ortada kaldı diye. İşlerim o kadar yoğun ki bir hafta gelmiyorum demek gibi bir lüksüm yok. İstifa etmeyi düşündüm aslında ilk etapta ama şimdi ayrılıyorum desem buradan gidebilmem iki aydan ve beni tüketecek kadar uzun konuşmalardan önce olmaz. Uzun tartışmalar, kavgalar, buhran dolu bir hafta sonrasında anlaşıldı ki hakikaten derdi paraymış. Rayicin üzerinde olan ve başta teklif ettiği paranın bir kuruş altını vermediğimiz halde yetmiyormuş parası. Şu anda sırf bebeğimin düzeni değişmesin diye ona epeyce bir zam yapmaya karar verdim (eşimin tüm itirazlarına rağmen) ama emin değilim yine de iki gün sonra biraz daha fazlasını verene gitmeyeceğinden. Eşim bu arada hala eve birilerini getiriyor görüşmek için. Görüşüyorum bazıları o kadar sahtekar ki döverek atmak istiyorum evden. Zaten bende bir şiddet eğilimi hasıl oldu, kimseden hırsımı alamıyorum geçen gün marketin otoparkındaki görevliyi arabaların çizgi dışına park etmesine izin veriyorlar diye öyle bir haşladım ki o da gidip evde çocuğuna bağırmıştır herhalde. Rezalet. Bu kabus dönemi içinde diyabet de bana çok yardımcı oldu, 300'lerden aşağı zor indi kan şekeri. Eşimle de artık birbirimizden iyice uzaklaştık, sanırım o da beni kriz dönemlerinde baş edilmesi gereken bir durum olarak görmeye başladı, ki bu beni iyice sinirlendiriyor, sanki herkes zor durumlarla onun tarzıyla başetmek zorunda ve kapasitesindeymiş gibi.
Halbuki ben bu bahar çok nefis yaz soğanları dikmiştim, mor salkımın altında oturup çayımı içip kitap okuyacaktım. Hani ben çocuğumun o bakıcı bu bakıcı değişip duran bir düzende istikrarsız bir şekilde büyümemesi için her şeyi yapacaktım. Hani noldu yani şimdi?