10 Aralık 2006

felekten bir gün

epey ara verdim. işler yoğun. haftada beş gün çalıştığım zaman ne kadar iş yapıyorsam haftada üç gün temposunda da kendimden aynı işi beklememden kaynaklanıyor kısmen. çarşamba cuma oldu ya şimdi herşeyin çarşambaya bitmesi telaşı başladı, sanki cumaya yetiştirmek kolaydı da.. işleri yayıp da akşam bir iki saat geç çıkma lüksüm de kalmadı ya, gün içinde beş dakika duramıyorum. perşembe cumalarım da farklı değil, önce market alışverişi hallediliyor, kollar kopuyor, sonra muhakkak işle ilgili birşey oluyor ya bir toplantı ya bir eğitim... biraz egzersiz yapayım istiyorum ama haftada iki skorunu bile başaramıyorum şimdilik. haftaya inşallah, ümüt fakirin ekmeği.
geçen hafta doğum günüm vesilesiyle sevgili koca bana harika bir sürpriz yaptı, izin aldı ve de felekten bir gün çaldık. çok kısa bir özet: boğazda kahvaltı (yaya yaya, üstüne çay kahve bile içildi), sonra sinema (bir yıl ara verince reklamlara bile hayran hayran baktım), sonra evde öğle yemeği (oğlumu bütün gün görmezsem olmaz), sonra beyoğlu (kitap ve cd aldım uzun uzun bakınarak), tünelde kahve (yılbaşı süsleri asmışlar, şahane olmuş), son olarak da akşam yemeği ve 9:30'da ev. ilk defa oğlumu ben banyo yaptırıp yatırmadım. ama uyumuş. biraz mahsunlaşmış, azıcık ağlamış ama kaşıkla sütünden içirmiş bakıcısı, onu içince uyumuş (bu çocuğun anne sevgisi yalan galiba, esas süt sevgisi var bunun süt!). gece yarısı uyandı tabii, sanki üç aydır ayrıymışız gibi öyle bir sarılışım vardı ki, ne manyakça bir şey bu annelik ya.
kısa günün karı:
1- film çok beğendim: the children of men. pd james'in romanından esinlenme.
2- kitaplar: bir adet pd james aldım. bir de philip k. dick bulmuşken, bir de bir iki senedir okumayı istediğim joseph heller'ın catch 22 romanı. pandora'yı seviyorum. ankara kitapçıları yoktur istanbul'da kim ne derse desin, bir dost kitabevi'nde insan kaybolabilir ama istanbul'da hiçbir kitapçı beni öyle içine almadı. bir tek pandora'yı ayrı tutarım diğerlerinden, orada çok iyi vakit geçiririm.
3- cd'ler: kings of convenience (konsere geldiler gidemedim), everything but the girl (gençlikte pek severdim), bir de ne alaka modern folk üçlüsü'nün bir konser albümü. oğlum da dinlesin diye.
bir de uyarı: akşam yemeğe gittiğimiz yer (360) mekan avantajıyla gidebildiği yere kadar gitmeyi hedeflemiş herhalde, ne yediysek (ekmekleri hariç) lezzetsiz ve özensiz çıktı. uzun zamandır merak ediyorduk orayı, konumu ve manzarasına kapıldık aslında, ama mutfağının bu kadar baştan savma olduğunu bilmezdim. biz ettik siz etmeyin. paranıza yazık.

3 yorum:

endiseliperi dedi ki...

"ankara kitapçıları yoktur istanbul'da kim ne derse desin, bir dost kitabevi'nde insan kaybolabilir ama istanbul'da hiçbir kitapçı beni öyle içine almadı. bir tek pandora'yı ayrı tutarım diğerlerinden, orada çok iyi vakit geçiririm."

EVET!EVET!EVET!
ne güzel, aynı şekilde düşünüyorum ben de. hep der dururum bu önemli farkı, kimse aldırmaz. oysa, dediğiniz gibi işte. benim, elimdeki kitaba dalıp çok ince kitap bitirmişliğim vardır dost'ta:)

jasmingreentea dedi ki...

ankara kitapçıları hala aynı mı bilmiyorum neredeyse 7-8 senedir gitmedim dost kitabevine. gitmek de istemiyorum aslında, ilk gençliğimdeki gibi rahat rahat kitap okunan, bir yazardan bir yazara kitap karıştıra karıştıra uzun vakit geçirilebilen, öğrenciye taksit yapan (o zamanlar yoktu ki böyle bonusa yüzbin taksit işleri), kitap kokan huzurlu bir yer olarak hatırlamak istiyorum orayı. ayakta kalmak zorunluluğuyla gelgeç modalara uyan her ticari işletme gibi bozulduğunu, onu farklı yapan yönlerini kaybettiğini, alelade bir yer haline geldiğini görmekten korkuyorum. amma da anlam yüklemişim bir kitapçıya...peh!

Elif Derviş dedi ki...

"ankara kitapçıları yoktur istanbul'da"...bense Ankara'ya tıkılmış biri olarak İstanbul'daki Robinson Crusoe Kitabevi'ni ilk gördüğümde gözlerime inanamamış, hayallarimin kitapçısı diye düşünmüştüm...hala da öyle düşünüyorum...o yüksek, merdivenle çıkılan raflar yok muu :))