10 Haziran 2010

çocuktan evvel ne yapardık 24 saatle?

Bazen kendimi dünyanın en şanslı insanı gibi hissediyorum. İkisine birden baktıkça, geceleri biri beşiğinde diğer ranzanın üstünde derin ve masum uyurken üstlerini örtüp birer öpücük çaldığımda, kalbim sıkışıyor sevinçten. Bazen de kendimi öylesine çaresiz ve bitmiş hissediyorum. Mesela baba şehir dışındayken biz üçümüz evde yalnızken sabaha karşı saat dörtte ikisinin de aynı anda uyanacağı tutuyor. Biri içeriden “anneee, korktuuum, geeel” diye inliyor diğerinin süt saati gelmiş bekleyemez. Bu tablo ufaklıklardan biri veya ikisi hasta olduğunda daha trajik oluyor tabii, bu hafif versiyonu. Veya bir Pazar günü, gün şöyle ilerliyor: sabahın köründe seri bir şekilde kalk, kahvaltı kur-topla, besle-uyut, ortalık topla, uyandı, veletleri gezdir oynat, öğle yemeği hazırla, softa kur, kaldır, uyut, uyumadı, gezdir, bir daha uyut, büyük muhakkak bir olay çıkarsın onun sinir bozukluğuyla uğraş, gazetelerin başlıklarına ayakta bak, evde tamir edilmesi gereken şeyleri yetmişinci kere kocaya hatırlat ve bunun akabinde hırlaş, her iki taraf da haklı olduğu için hırlaşma büyütülmesin kendi kendine sus otur, sonra bir bakmışsın aa saat 5:30 olmuş akşama yemeğe bir şey yok, herkesin sebze yemesi lazım, ama benim bacaklarım sızladı kanepeye yatıp gazete okumak istiyorum, aman ya bugün de dışarıdan söyleyelim, kızı yıka yatır, yemek faslı sonra oğlanı yıka yatır, kanepeye otur ve sız.

Bak bu kadar okullar okudun, iş güç sahibisin, dışarından bakan da seni bir adam sanır hala bir mikrodalga fırının, buzlukta her daim hazır köftelerin, soyulmuş doğranmış soğanların, ayıklanmış bekleyen sebzelerin yok. “Organization For Dummies” okumalısın.

Neyse ikinci çocuğun kolay gelmesinin sebeplerinden biri de büyüdüklerinde bunların biteceğini (yerine yenilerinin başlayacağını) bilmek. Fiziksel yorgunluğa dayanabiliyorum da eşimle beraber yaptığımız hiçbir şeyi yapamıyoruz artık ona bir çare bulamıyorum. Sinema, konser gibi aktivitelerimiz zaten birinci de bitmişti, arada cumartesileri gündüz oğlanı bakıcısına bırakıp motora binerdik veya birlikte bir yerlere giderdik, artık o da yok. Ah ne babaanne ne de anneanne bu şehirde yaşıyor, yoksa birini birine diğerini ötekine satıp şöyle motora binip sırf gitmek için gidesim var. Geçenlerde konuşuyorduk, bana hatırlaması bile tatil gibi geldi, çocuklardan önce neler yapıyorduk biz KOSKOCA 2 GÜNLÜK hafta sonuyla? Hafta içi akşamlarını zaten saymıyorum. Keşke daha çok şey yapsaymışız, keşke Paris’e evlendiğimiz ilk sene gitseymişiz, keşke ben motor ehliyetini daha önce alsaymışım, keşke festivalde daha çok film görseymişiz. Oğlan iki yaşından küçüktü galiba hatırlamıyorum, Morrisey gelmişti, bırakıp da gidemem diye biletler nerede kaçaymış ona bile bakmamıştım. Keşke bakıcısını çağırıp o konsere de gitseymişiz… Ne olacakmış yani bir gece de öyle uyusaymış. Aman zaten artık gözüm konser, film, kitap mitap görmüyor, hayatımı görev ifasına çevirdiğimden beri hiçbir şeyden zevk almaz oldum. Her faaliyet benim için “nasıl organize olunacak ve olası sonuçlarıyla baş edilecek” konusundan ibaret, enerjim yok. Yapmasan ölmem ya mantığıyla 34. yaşımı da böyle geçiriyorum.


Hayat hep bu kadar kasvetli değil aslında. Hazır ben doğum iznindeyken yazı yazlıkta anneanneyle geçirmeye karar verdik. Oğlan yaz okulu havuzlarına gireceğine mis gibi denizde oynasın bizim çocukluğumuzdaki o uzun sorumsuz şahane yaz tatilleri gibi. Okul kapanınca evde ikisiyle birden deli çıkmaktan korkmam da ikinci sebep.

Biraz da kızımdan haberler. Acayip sesler çıkarıyor, konuşmaya pek hevesli, gülücükler atıyor, kucakta gezdirilirken arkaya bakmaya tahammülü yok, mutlaka öne doğru bakacak, oturmaya çalışıyor, dönmesine az kaldı, çalışmalara devam. Hala bizim odada beşiğinde yatıyor, abisiyle aynı odada yatacaklar ama ne zaman oraya geçirebilirim bilmiyorum. Hangisi hangisini uyandırır, kaş yapayım derken göz mü çıkartacağım, ama bu ufaklık da hep bizim yanımızda mı yatacak, nasıl alışacak kendi başına uyumaya, vs gibi sorularım var…Öte yandan bebekken doyasıya kucağımda tutayım, yanımda yatsın, kucakta taşıyayım istiyorum. Şipşak büyüyorlar işte. Belki yaz sonu, bakalım.

Kız uyanmak üzere. Gideyim ben. Görev beni bekler.

4 yorum:

ibeking dedi ki...

aman bu dönemler de geçici be selencim, bak biz de giriyoruz bu işlere..o kadar unuttum ki bu anlattıklarını, yaşayarak hatırlayacağım..en zorlandığım ikidebir gece kakmalarıydı, belki bu abisine göre daha çok uyur..ama o kadar özledim ki bir bebeği koklamayı anlatamam sana..bu arada şekerini cgm kontrol ediyor değil mi? kendini ihmal etmiyorsun di mi?

jasmingreentea dedi ki...

yeniden bebek çok çok iyi geliyor insana. şikayet ediyorum yorgunluktan falan ama insan tadını daha çok çıkarıyor sanki ikincinin. şu an bana gece ikidebir kalkmalar en az zor gelen diyebilirim, daha çok ikisiyle beraber organize olmak ikisine birden yetebilmek ve büyüğü ihmal etmeme çabası yoruyor.
cgm'i doğumdan beri takmadım aslında. biliyorsun belki pompa otomatik kan şekeri ölçümü yapmıyor (o günler de gelecek) ayrı bir sensör takıyorsun- yine 3 gün ömürlü. o sensör de ne fiziken ne de maddi olarak sürekli takılıp taşınacak bir şey değil. hamileyken sık sık taktım şimdi daha çok parmaktan bakıyorum. genel olarak fena gitmiyor aslında da ben de sürekli inip çıkmasından muzdaribim. aynı gün içinde 48 ile 257'yi görmek sinir ediyor beni. ortalama da tamam belki ama bu iniş çıkışlar organlar için pek fena.

evinkedisi dedi ki...

Bu dönemlerin geçici olduğunun idraki ancak geçmesinden ve herşeyde olduğu gibi bu yıllarında unutulmasından başka bir şey değil yani yaşarken herşey bu anlatıldığı gibi dolu dizgin ve zorrrr! Hepsine katılıyor allah sabır versin diyorum. Sevgiler.

jasmingreentea dedi ki...

merhaba evin kedisi,
geçiyor değil mi, geçtikten sonra da ne çabuk geçti deniyor. hatta özleyeceğim bile bu zamanları...