29 Eylül 2006

izah ediyim

Okuyacak kimse olmasa da sürekli birşeyler yazma alışkanlığım 9 sene önce sona ermişti, öyle bıçakla kesilmiş gibi. Pek çok nedeni vardı tabii bu yazmama tercihinin, çok gerilerde kaldı şimdi onlar, lakin bu bağımlılığımın bitmesi bende başka arazlara yol açtı. Kendini bilmez oldum mesela, ki büyük bir laf farkındayım, sonra dünyayla ve insanlarla başetme yeteneğimde önemli bir gerileme yaşadım, bu da büyük laf evet, en önemlisi de iyi konuşabilir, iyi yazabilir ve iyi okurdum, bu özelliklerim köreldi. Kelimeler nankör gibi bir klişenin arkasına sığınayım hadi, her birini ayrı sevdiğim ama artık kullanmadığım nadide kelimelerim beni bırakıp bırakıp gittiler. Geriye kaldı gündelikler, basmakalıplar, içeriksizler. Eskiden bazen sırf içinde geçen bir sözcük için bir yazarın cümlesini ya da bir şiiri yazıp çalışma masamın karşısına raptiyeler, günler günler boyu kafamı kaldırır onu okur ve sarhoş olurdum. Özlüyorum şöyle tadına vararak iyi bir şiir okumayı, güzel bir cümleyi gün boyunca yanımda gezdirip ağzımın içinde yavaş yavaş eriterek yediğim çikolata gibi azar azar hazmetmeyi.
Her neyse işte temel olarak bu yüzden yeniden niyet ettim karalamalar yapmaya, paylaşma derdim pek yok, sadece yazarak anlatabilmeyi ve derinlere inmeyi özledim. Buradan accayip deriiin bi insan olduğum sonucu ortaya çıkmasın tabii, kendimi yazarak daha iyi anlayabiliyorum sadece, başkalarının muhakkak anlamasına ve tanımasına değer biri olduğumu da düşündüğümden değil. "İnsan neden blog yazar?" üzerine "insan neden günlük yazar?"dan daha farklı bir tartışma çıkar, ikisi aynı şey değil şüphesiz. Blog "birileri yazdıklarımı görsün ama tanımadığım birileri olsun bunlar" özünde ama günlük, "belki bir gün sadece bir kişiye veririm bunları, ondan da emin değilim" bana göre.
Aslında bu kadar sıkıcı biri değilim. Yalnız uzatabiliyorum bazen, evet evet, babamda da var bu huy, kalıtsal.

Hiç yorum yok: