24 Mayıs 2007

aynısından

efenim bugünkü yazımızın konusunu müstakbel karşı komşumuzun henüz taşınmadan başladığı kıl icraatlar oluşturmaktadır. mevcut komşularından dolayı şişmiş olan arkadaşlar direk öbür bloglara devam edebilirler zira böyle bir konu ile daha fazla şişmelerini istemem.

bizim evin karşısındaki daire de biz evi aldıktan kısa bir süre sonra satıldı. sevindik çünkü içinde oturan kiracı karısını dövdüğü tescilli, genelde sarhoş gezen ve de istanbul'un bu mutena semtinde muhtelif kalın insanların oturduğu güvenlikli falanlı filanlı bir sitede uluorta silah çekmiş ve de ne hikmetse kimsenin bişeycik demediği bir adamdı. ben gerçi kendisine delici bakışlar atarak oğlumun 50 metre yakınından geçerse neler olabileceği konusunda göz dağı vermeye çalıştım, artık anladıysa...her neyse, bu tuhaf aile taşındı ve yeni ev sahipleri arzı endam ettiler. şimdi burada kısa bir geri dönüş yaparak bizim eve taşınmadan önce yaklaşık iki ay kadar içinde inşaat dekorasyon yaptırdığımızı söylemem lazım. nitekim siteye verdiğimiz rahatsızlığın bende yarattığı mahcubiyet nedeniyle yarın üst katta oturan iki ev hanımının da hoşgeldiniz bahanesiyle kahveye gelmelerine razı olduğumu, bu nedenle de halen kara kara düşündüğümü de belirtmek isterim. velhasıl bu inşaat dekorasyon faaliyeti civarda öyle bir merak uyandırdı ki ev şantiye halindeyken herhalde sitenin yarısı gezdi (türk insanındaki lüzumsuz merak da apayrı bir forum konusu). ev şantiyelikten çıkıp da biraz adama dönünce artık evin showroom gibi gezilmesini yasakladık tabii ancak karşı komşumuz "ben de sizin adamlara yaptırıcam" diye direk konuya girerek biz evde yokken şantiye şefi arkadaşla evi bol bol gezmiş. bir müddet sonra yine bir oldu bittiye getirerek biz evde yokken karısını da almış ve evi gezdirmiş. bu aşamada koca kişisi konuya mesleki açıdan yaklaşarak "boşver nolacak hem bizim çocuklara da iş çıkar, komşumuz olacaklar bu kadar negatif olma, gidenler kalsa daha mı iyiydi" çizgisinde gitti. neyse dedik herhalde yeterince gezdi ve tatmin oldu. onların ev de boşaldı ve inşaata başlama günleri geldi, bunlar bir gün yanlarında uygulama ekibi yine kapıda. bıdır da bıdır da biz mutfak duvarındaki bilmem ne ölçüsünü nasıl yaptınız ona bi bakcaktık da kusura bakmayın ay çok rahatsız ettik de bıdır bıdır yine allem edip kallem edip eve daldılar. dalmalarıyla adam karısına (ki kendisine "ilknur hanım" diye hitap ediyor) "ilknur hanım bak ben bu kapıları çok beğendim aynısından yaptıracam, renk de çok güzel", "ilknur hanım bak bu duvardaki sıva güzelmiş biz de aynısından yaptıralım beğendin mi?" "sizin bahçedeki ahşapların ayısından yaptırıcam bi de sizin mutfağın camının aynısından yaptırıcam" şeklinde beyanda bulunmaya başladı. adamın ve karısının tiplerini de tarif edeyim ki içiniz açılsın. adamın saçların üstü açık (kel yani), ense ise uzun ve abanoz gibi siyah (yani boya), hep çizgili gömlekler giyiyor ve göbekli. nece olduğunu çözemediğim bir aksanla konuşuyor. kadın ise kendisinden oldukça genç, dip boyası gelmiş bir sarışın, hafta sonu gündüz vakti benim düğün makyajıma benzer bir makyaj ve 10 cm uzunluğunda küpelerle geziyor (bendeki bu ukala şekilciliğin hayatta bir zararını görmediğimi, bilakis pek faydalı kararlarımı bu özelliğim sayesinde aldığımı belirtmeyi bir borç bilirim). bu sevimli çiftin 9 ve 4.5 yaşlarında iki de yaramaz oğulları varmış ay aman çoook sevindik (benim çocuğum var diye dünyadaki bütün çocukları bağrıma basacak değilim). allahtan kadının dekorasyon zevki ile bizimki arasında önemli zıtlıklar varmış da, evde aynsından olsun istemediği şeyler kaldı, yoksa eşyaların da aynılarından sipariş edecekler diye korktum bir ara. kendimi bu kadar zor tuttuğumu hatırlamıyorum. hayvan herif, sen gelip de "aynısından yaptıracam" de diye mi biz gecelerce bilgisayar başında proje çalışıp, kataloglardan malzeme seçip, ustalarla cebelleşip sinir sahibi olduk! madem bu kadar görgüsüz ve zevksizsin bari çaktırmadan yap.
önümüzdeki günler çok feci gerilimlere gebe. ben bunlara kılım abi. çekemiycem valla.

15 Mayıs 2007

bitirdi beni bu velet


blogger beni atacak herhalde, yani böyle bir mekanizma var mı bilemiyorum ama zayi ettin canım blog'u diye atabilirler beni yakın bir zamanda.
ne bileyim, bıktım herhalde biraz. hep böyle olur bana zaten. hiç sevdiğim bir özelliğim değildir tabi bu maymun iştahlılık. heves de geçiverdi mi elime yapışır herşey, kesnlikle yapamam. ama malzeme birikti bir yandan da, hatta birikenlerden artık tedavülden kalkanlar dahi oldu. bir yerden başlayayım bari yazmaya.

taşındık yerleştik derken sevip de kavuşamayanlar misali evde bir ayağını uzatıp oturamama hali baş gösterdi. zira hala yok ahşapçı gelcek bilmem ne takılacak yok buzdolabı bozuldu servis çağır işleri sürmekte. bu işlerin arasında en zevklisi olan bahçeyle uğraşma kısmı bile yorucu olmaya başladı zira biz bahçeli ev tahayyül ederken afacan bir veleti kompozisyonun neresine oturtacağımızı tam kestirememişiz. ufaklıkla sürekli birinin uğraşması gerekirken diğer kişi bahçede ırgatlık yapıyor (bu er kişi oluyor tabii genelde), akşama doğru afacanın ve evin kalan işlerinin helak ettiği annenin sinirler tel tel oluyor ve her akşam illa bir kavga kopuyor. neyse herhalde şöyle keyifle sakız sardunyalarımı seyredip ayaklarımı uzatıp bir çay içeceğim günler de gelecek. muhteşem çiçekler diktik açmalarını dört gözle bekliyorum. yasemin baş köşede tabii ki, sarmaşık gül, ortancalar, minik kokulu karanfiller. off. nefis. bir de sitenin manolyaları var ki her sabah tomurcuklarına bakıp ne zaman açacaklarına dair tahmin yürütüyorum. eli kulağında.

evdeki ufak canavarda müthiş bir değişim var bu arada. kendisi dünyanın en yaramaz veleti olma yarışında sadece kendisiyle rekabet içinde. standart bir günde milyon kere mutfak dolaplarının içi boşalıyor, dvd oynatıcı vs türü elektronik aletlerin tümü kurcalanıyor, her şey yere atılıyor, uyunmuyor, bir dakika durulmuyor. geçen pazar bizim oğlandan 4 ay büyük bir kızları olan arkadaşlarımızı kahvaltıya çağırdık. artık kız çocuk farkı mı, genetik miras mı yoksa bi haltı becerememiş ebeveyn problemi mi bilemiycem kızın usluluğu beni şaşkınlıklara gark etti. bütün kahvaltı boyunca mama sandalyesinde uslu uslu olturdu, konuşmaları dinledi, yemeğini yedi, sütünü içti, güneş kremi sürdük itiraz etmedi, şapka taktık pek hoşuna gitti. yerdeki musluk başlarına ellememesini söyleyen annesine anında itaat etti. bizimki naptı? sandalyesinde oturmadığı gibi babasının kucağında onun kahvaltısını sabote ettikten sonra sıra bana geldi, benden de sıkılınca indi dolaşmaya ve nasıl mikropluk yapabilirim araştırmasına girdi, ve başarılı da oldu. şapkasını yüz kere attı. söz konusu musluk başlarına yedi kere gitti geldi. her yapma elleme deneni inadına yapıyor. siteye ilk geldiğimizde çocukların oyun alanında feci yaramaz, sürekli silahlarla oynayıp arkadaşlarını itip kakan 2 yaşlarında kaya adında bir çocuğu tespit etmiş ve de bizimki inşallah buna fazla bulaşmaz demiştik. kaya'nın bir de bir boy büyük "kankası" var, shaquille (valla şaka değil-ecnebi), en az onun kadar saldırgan ve haşarı. o kadar çocuk içinde (neredeyse 15 tane falan yaşıtı velet var) gitti bizimki direk kaya ve shaquille'e takıldı. oğlum bak orada mis gibi alp var, sakin sakin bisiklete biniyo top oynuyo. yok. bizimki ya kaya'nın peşinde ya da top oynayan 14-15 yaş grubunun. tabancayı rüyasında bile göremez yalnız. kararım kesin.

şimdi hakkını yediğimi hissettim boncuğun. yaramaz evet çok feci hem de ama şu aralar aynı zamanda en tatlı zamanları galiba. geçen gün kullandığı kelimeleri bir yere yazayım dedim, kelime dediysem kendi dilinde kelime yerine geçen şeyler, vovvov (köpek) pop (top) gibi..55 kelime kullandığını farkettim, bir iftihar ettim ki sanki çocuk okumayı söktü. onun yaşı için normal belki, hatta ondan çok çok ileride cümleler bile kuruyor olabilir yaşıtları. yine de iftihar ettim cüceyle. yukarıda da naçizane uyku pozunu paylaşıyorum, kendisi ice age'deki syd karakteri kadar rahatsız bir tip olup uyumadan evvel veya uyurken yetmiş çeşit acayip pozisyon alabilmektedir.
inşallah bir dahaki yazımı bahçede yeşil çayım eşliğinde yazacağım. yani sırf yapmış olmak için. yoksa gözüm açık gidicem.

01 Mayıs 2007

genel gidişat

taşındık evelallah ve bitti. bir adet bardak kırıldı o kadar. yerleşme henüz bitmedi elbette, sanırım tam anlamıya yerleştim demem için benim bu evde bir kaç ay geçirmem lazım. hala akşamları eve dönerken şantiyeye gidiyormuşum gibi geliyor, oradan da asıl eve geçeceğim gibi düşünüyorum. şantiye doğru, hiç bir şey varolmadan önce sadece bir gaz ve toz bulutu vardı aşamasından ev haline geldi ya bu ev, inanamıyorum.
aslında önemsiz bir mevzu sonuç olarak, hele de ülkede işler buralara tırmanmışken. ne gazeteleri elime alasım var (zaten artık tavırları ve tavırsızlıkları burnumuza kadar gelen şu klasik gazeteleri almaktan vazgeçtik) ne de televizyondan takip edesim. dün (1 Mayıs'ta) "madem öyle görürsünüz siz" tavrıyla uygulanan sıkıyönetim provası her şeyin üstüne tuz biber ekti. bırakın öğrencilere yapılanları, yoldan geçen işine gücüne gitmeye çalışan insanların uğradığı faşistçe zulüm, şehrin keyfi olarak kilitlenerek resmen suratımıza suratımıza sopa sallanması hala bu adamların istifa etmesine-görevden alınmasına yetmiyor. velhasıl pek çok kişinin olduğu gibi bizim ev halkının da canı sıkkın.
yarından itibaren bizim şirketin işe alım görüşmeleri başlıyor, ben de orada görevliyim. günlerdir başvuru-özgeçmiş okumaktan beynim sulandı. sınav kağıdı okuyan hocalara allah kafa ve sabır versin. hafif hafif orta yaş kıvamında bir hal tavır içine girdiğimin farkındayım ama bu yeni nesil de bir hoş azizim. işe başvuru formu bu kadar mı özensiz doldurulur. sorulara bu kadar mı okumadan rastgele cevaplar yazılır. ben de bu şirkete aynı formu doldurarak girmiş idim zamanında, o zamanlar elimizde form bir kaç gün okulun kantininde oturup ne yazsam nasıl yazsam diye uzun uzun düşünürdük. keçileri kaçan arkadaşım bilir mesela.
yağmur da ne güzel yağdı dün akşam ve bu sabah. bahçeye ektiğimiz çim tohumları başlarını çıkardılar yeşil yeşil, çok sevinçliyim. fırında kabaran keke bakar gibi gidip gidip cılız yeşil başlarını seyrediyorum. şöyle sımsıkı gür bir çim örtüsü olsun istiyorum ki ufaklığı top gibi yuvarlayalım üstünde.
oldu madem. bugünlük bu kadar yetsin.