14 Mart 2007

bu koca evrende yalnız olamayız

Bu hafta işe hep taksiyle gelmem gerekti. Arabamın kenarını çok afedelsiniz hıyar gibi (Microsoft Word beni argo veya kaba sözcük, cık cık cık” diye uyardı) otoparkta sürttükten sonra tamire verdim dolayısıyla İstanbul’da beni en çok geren şeylerden biri olan taksiye binme eylemine mecbur kaldım. Gerçi korktuğum gibi olmadı birkaç gündür genelde sigara içmeyen ve fazla konuşmayan taksi şoförlerine denk geliyorum. Hatta dün sabah bindiğim taksi bal dök yala kıvamındaydı. Arka koltukta otururken içimden “iyiymiş ya bu, aslında şöyle patron olmak var, şoförün olacak, sen sabah trafiğinde gerileceğine tıngır mıngır giderken gazeteni okuycaksın, peh” şeklinde ahkam kesmekteydim ki şoför bana “isterseniz gazete var, okur musunuz?” dedi ve bir adet okunmamış gazete uzattı. İnsanoğlu tatmin olmuyor tabii çok sevinmek ve gazetenin üzerine atlamakla beraber “yav bi de kahve isteseymişim keşke” diye düşündüm, adama teşekkür ettim, adam ne dese beğenirsiniz? “Maalesef kahve servisimiz yok henüz”.

Ajan Mulder, Ajan Scully, görev başına!

13 Mart 2007

bir canavar yetişiyor


korkmaya başladık. ufaklık bir yaşını devirdiğinden beri giderek artan bir ivmeyle canavarlaşıyor. çocuk karşılaştırmak doğru değil tabii ancak haftasonu bizi ziyarete gelen arkadaşlarımızın bizimkinden dört ay büyük kızlarının laf dinlemesi ve sakinliği bizde bir soru işareti uyandırdı. yoksa bizimki yavaş yavaş canavarlaşıyor mu? bir kere o çene hiç durmuyor. ne söylüyor ki daha bir yaşında derseniz ortada ele gelir adam gibi birşeyler yok ama kuş dili gibi bir dil tutturmuş bıdır bıdır birşeyler anlatıyor. daima gitmemesi gereken yerlere kaçıyor, daima oyun istiyor, istediği olmazsa yaygarayı basıyor ve ikimiz de evdeysek zinhar uyumuyor. özellikle baba (en çok onu özlüyor çünkü). ev daima savaş alanı gibi, topla allah topla bitmiyor. yemek yeme faslımız ise ömre bedel. şekil 1-A'da görüldüğü gibi "kendim yicem" diye tuturduğunda onu sadece banyo paklıyor. sonradan mutfağı toparlayabilmek ise tam bir çile. ya yemek yerken cebren eline geçirdiği herşeyi yere fırlatıp atması? onun için dünyanın en zevkli oyunu. alt komşularımızda herhalde peygamber sabrı var. ya da ağır işitme bozukluğu. çünkü ben şimdiye kadar çoktan "anlamam ulen ben çocuk mocuk kafa bu kafa!" diye kapıya dayanmıştım.
sonuçta ne oluyor? zombi gibi geziyorum. dün (pazartesi, yani haftanın en dinlenmiş olmam gereken günü) ne oldu, bütün gün kafamı zor tuttum, iki sayfa yazıyı okuyamadım, en sonunda erken çıkıp eve geldim. gayrisafi milli hasılaya zarar bu velet. üretkenlik yerlerde sürünüyor. bugünden ümitliyim. ne olursa olsun çalışıcam (fonda "eye of the tiger" çalsın, ben computer literate arkadaşlar gibi şarkı türkü linki veremicem şimdi bitkinim).