18 Ocak 2007

muhasebe

insan geçirdiği yılın muhasebesinin ne zaman yapar? bazen yılbaşlarında, bazen tatile çıktığında, bazen uyku tutmadığında pencereden dışarıyı seyrederken... ben düzenli olarak her sene şu lanet vergi iadesi fişlerini yazma zamanında genel bir bilanço çıkarırım. bütün yapılan harcamaları hatırlarım (nasıl bir sapıklıksa bu artık). Gezdiğimiz yerleri, yemek yediğimiz restoranları, kavgalarımızı, eti kötü çıkan kasabı, savurganlıklarımı, güzel anıları olan kıyafetleri, hepsini tek tek hatırlarım. Bu seneki muhasebem pek dokunaklı oldu. Neler neler çıkmadı ki fiş kutusundan; doğumdan iki gün önce en son muayeneme giderken sezaryen olacağım için hayalkırıklığı ve doğuracağım için heyecan içinde oğlum için son alışverişi yapmıştım; içi kumaş kaplı hasır bir sepet, işte onun faturası çıktı mesela. sonra babasıyla ona doğmadan önce aldığımız yeşil oyuncak papağanın fişi, ailecek çıktığımız ilk yolculukta feribotta yediğimiz sandviçlerin fişi, evde yalnız olduğum bir Cumartesi günü oğlumu ana kucağından yere düşürdüğüm için apar topar acile götürüp çektirdiğim kafa ultrasonunun faturası, daha neler neler...
öyle işte. fişten faturadan hislenmek de bana has bi tuhaflık herhalde...

11 Ocak 2007

8 saat kesintisiz uyku kaybettiğinizde kıymeti anlaşılan harika bi şeydir

işten güçten galiba, bi ruhsuzluk bi uyuzluk sardı beni ne zamandır. yazasım yok. upuzun bir tatil yaptık ve çok yorulduk. evden bir yere kımıldamayınca 10 aylık bir canavarla dur durak bilmeden çalışmak zorunda kaldık. tipik bir tatil gününün özeti: uyandı, kahvaltı yapalım, mutfağı ve ortalığı temizle, oyna, uykusu geldi uyut, uyandı, meyve saati, parka gidelim, acıktı öğle yemeği hazırla, yedir, oyna, uykusu geldi, uyut, uyumuyor, yine dene, uyudu bi gazete okuyim bari, akşam ne yiycez yav, uyandı, ben yemek yaparken sen oyala, oyna oyna, yoğurt yiyelim, yorulmuyo arkadaş ne yediriyoruz biz buna, akşam yemeği yesin, yemiyor, iyi banyo yapalım o zaman, banyo, uyku saati, yine uyumuyor ama çok uykusu var, hah uyudu yemek yiyelim, bulaşık makinesini kim yerleştirecek, çay mı içsek, of boşver ya, film var mı, kanepe, zzzz...
çocuk doğduğunda önce "hele ilk kırk gün bi geçsin her şey güzel olacak" yalanı atılır. nekahat dönemindeki yeni anneyi rahatlatmak lazım tabii, pembe yalan diyelim buna. kırk gün boyunca sürekli melek gibi uyuyan yavrunun feci gaz sancıları başlamıştır. sonra ilk üç ay bitsin her şey güzel olacak derler. ilk üç ay geçer. uyku ve emme düzensizliği tavana vurmuştur. ilk altı ay bitsin katı gıdaya başlasın mışıl mışıl uyuyacak derler. altı ay biter. değişen şeyler olmuştur tabii ama düzen nerede düzen? uykuya dalma nasıl öğretiliyor, sabaha kadar yüz kere uyanmayı ne zaman bırakacak, dişler kaşınıyor biteviye... artık yeni bir hedef vardır annenin önünde: 9 ay. 9. ay biter, iki-üç diş çıkmıştır ancak esaslı dişler sona kalmış meğer, bitmez diş çıkarma semptomları bir türlü, üstelik bu gece uyanmaları neden azalmıyor yav? "e, bir yaşını geçsin bi canım, sonra düzeliyo". artık yemezler. biliyorum. bir yaşından sonra da 1.5 yaşına bi gelsin diycekler, sonra 2 yaş buhranları başlayacak, sonra 3 yaş kreş mreş uyum süreci, sonra okul sonra da ergenlik geldi işte. bittik biz. evlenip çoluğa çocuğa karışsa da bi uyusak.